Türkiye Turu: Bölüm 1 - Karadeniz ve Gürcistan (Gezi )

Türkiye Turu: Bölüm 1 - Karadeniz ve Gürcistan

Ana Sayfa | Blog | Türkiye Turu: Bölüm 1 - Karadeniz ve Gürcistan (Gezi ) - 2.05.2022

Türkiye Turu: Bölüm 1 - Karadeniz ve Gürcistan

2013 yılının Ağustos-Eylül aylarında gerçekleştirdiğim. Motosiklet ile Türkiye Turunun 1.Bölümü Karadeniz ve Gürcistan'ı kapsıyor. Keyifli okumalar.




Türkiye' Turunun ilk ayağı Karadenizi baştan başa gezilecek yerleri gezerek geçmekti. 
Gezinin toplam 2 hafta süreceğini biliyorduk ve kendimize koyduğumuz hedef rotaları nerdeyse zaman aksatmadan tamamladık ve çoğu şey planladığımız gibi geçti.

Geziye ilk başta yanlız çıkacağımı söylemiştim ancak iyikide yanlız çıkmamışım, Çünki yolda zor şartlarda yanınızda mutlaka bir arkadaş arıyorsunuz,
Bir kaç kez toprağın yumuşak olmasından nerdeyse motoru yatırıyordum ve yardımıma her defasında Oğuz yetişti. Ayrıca yanlız olmamanın bir diğer 
avantajıda gördüğünüz güzellikleri paylaşmak, kararsız kaldığınız anlarda gözgöze bakıp bir karar verip cesaret alıp uygulamak.

Yolculuk Başlıyor.
Karadeniz yolculuğu Şile kıyısından başlayacaktı, ve ilk  gün Amasra'da son bulacaktı. Bu kısma kadar Şirketten arkadaşım Pcx125 iyle Osman Abi'de bize eşlik etti. Amasra'ya kadar sahilden teker çevirdik.

Ağva'da Oğuz'la buluştuk ve Kıvrıla kıvrıla yolların tadını çıkarmaya başladık. İlk durağımız Acarlar Langozu oldu. Burasının suyun altında ve üstünde yaşam olan nadir langozlardan olduğunu öğrendik. Pedallı sandal kiralayıp langoz boyu dolaşabiliyor veya langozun sonuna kadar ahşaptan yapılmış olan köprüden yürüyerek manzaranın tadını çıkarabiliyorsunuz.

Sonraki duğraumız ise Karasu Sahili oldu. Burada deniz gerçekten güzeldi. Burada bir yüzme ve simit molası verip saatte en fazla 90km hızla sahil yolunun keyfini çıkarmaya devam ettik.








Ereğli Sahili.
Sıradaki durak Ereğli olmuştu, güzel şirin bir yer olduğunu söyleyebilirim. Karadenizin güzelliklerinden biri Ereğli. Burada bir çay molası vererek yola devam ettik.


Yollarda yer yer çok güzel böğürtlenlere rastladık ve tabi boş geçmedik. Motorla gitmenin güzelliği arabaların buralarda durması imkansız :)



Karadenizin incisi Amasra
Burayı seviyorum, müthiş bir enerjisi var, Karadeniz'in nadir güzelliklerinden bir sahil kasabası. Burada tanıdığım bir yer var ve kalma konusunda yardımcı oldular sağolsunlar. Amasra Turizmcilik'ten Erdoğan ve arkadaşlarına tekrar teşekkür ediyorum. 
Amasra'da meşhur Salata ve Balık yedikten sonra dinlendik.
Ertesi sabah biraz geç kalkıp güzel bir kahvaltı ettik. Daha doğrusu ben çorba içtim, Osman ve Oğuz Pideleride sabah sabah götürdü :)
Ancak eleştirmeden geçemeyeceğim, Amasra çok ama çok pahalı bir yer. Ege'den 2 kat fazla fiyatları var. Yemekler ve konaklama oldukça pahalı. O yzden midir bilinmez Hafta sonu olmasına rağmen çok boş geldi bana.








Amasra - İnebolu 10 saatte 170km...
.
Osman Abi'yi uğurladık, İstanbul'a tek başına geri döndü, sonradan öğrendikki yolda başına gelmeyen kalmamış, GPS yanlış yönlendirmiş, benzini bitmiş ve köpek kovalamış :D
Neyseki tek parça olarak eve varabildi..

Gezi asıl şimdi başladı. Amasra'dan Cide arası gördüğümüz yollar nefesiimizi kesti. Bu yolu mutlaka yapın arkadaşlar, evet çok bol virajlı ama karadenizin o güzel enerjisini üzerinize ala ala gidiyorsunuz. Yer yer deniz Turkuaz rengine boyanıyor, sağınız alabildiğince yeşil, solunuz mis gibi deniz.. 




Cide'den sonraki Gideros plajı yine gidilip görülmeli, orada piknik yapabileceğiniz yerler var. Bahçesinde üzüm yediğimiz işletme gayet güzeldi.




Yol çok güzeldi ama amacımız o gün Samsuna gitmekti :D... Oysa saatler geçmiş olmasına rağmen yol bitmiyordu çünki hızımız en fazla 40km/h.. çünki yollar gerçekten çok virajlı.. 
Dolayısı ile yemek yemek için bir yerleşme yeri bulamadık, ben sabah içtiğim çorba ile duruyordum.



Böğürtlen ve İncirler
Derken o da ne? Yol kenarında alabildiğince geniş Böğürtlen ve incirler.. Serap görüyorum sandım ama gerçekti :) Yarım saat boyunca incir ve böğürtlenleri mideye indirdik. Hani motorda yer olsa bir okadarınıda istif yapacaktım ama nerdee!

Hava kararmaya başladığında İnebolu yakınlarına gelmiştik, açıkçası devam edecek enerjimiz kalmamıştı. Hoş devam etsek nereye gidecektik ki? Sinop'a kadar yollar aynı şekilde devam ediyormuş. Ertesi gün bile bu hızla Samsun'a gitmek uzak ihtimal gözüküyordu.

Şevval Sam Konseri
Ne kadar şanslıydıkki o gece İnebolu Festival etkinliklerine rast geldik. Gecenin konseri Şevval Sam. Durup dinlemeye kadar verdik. Kulaklarımızın pası silindi. 



Uyku vakti gelmişti ama nerede kalacaktık? Çadır iyi bir fikir olabilirdi. Polisten sahilde çadır kurmak üzere izin aldık. Tam yerleşecekken, Sahilin hemen arkasındaki Halı Saha işletmecisi iyi insan çıktı geldi, bize kendi yönetim binasının çatısına çadır kurabilirsiniz dedi. Güvenli gözküyordu. Motorlarıda halı sahaya kilitledi. 
İstanbul'da bu kadar iyiliğe pek alışık olmadığımdan sorgulamaya başladım, bu genç neden bu kadar iyi? :) Sabah kalkınca motorları yerinde bulamayacağımızdan bile endişelendim.
Sabah olduğunda herşey yerinde duruyordu. Kendimden utandım. Çok erken bir saatte yola çıktı ve rotayı biraz değiştirdik.


İnebolu'dan Kastamonu üzerinden Samsun'a...
İnebolu-Sinop yoluda bol virajlı olduğu için artık daha fazla dayanamadık ve yolu uzatmaya ve asfalt otobandan gitmeye karar verdik.
Ilgaz dağlarından geçerken üşüdüğüm kadar hiç biryerde üşümedim. Resmen buz kesti her yerim. Bir daha sıcaktan şikayet etmeme kararı aldım :) ( Adana'da bu kararı bozdum o ayrı )
Kastamonu'ya şöyle bir girip sıcak bir çorba ile içimizi ısttıktan sonra Tosya'ya oradan 'da Samsun'a nihayet vardık.
Samsun'a kadar yol bomboş ve sıkıcı.. Git git yol bitmedi hızımızı biraz artırdık ve ortalama 140-150km hızlarda seyrettik.



Samsun'dan Fatsa'ya
Pazartesi sabahı İnebolu'dan başlayan yolumuz 400 ünci km'sine ulaşmıştı.. ve yakşalık 200km daha yapmamız gerekiyordu..
Burada öenmli bir ayrıntı var, Samsun'dan arkadaşım Süleyman'ı da yolculuğa dahil ettik :) Süleyman iş yerinden izin almış ve 2 gün boyunca bana artçı olarak Trabzon ve Rize'ye kadar gelecekti...
Samsun'da Atatürk'ün Samsun'a çıktığı gemiyi ziyaret ettik. Giriş için 1tl ücret aldıklarını belirteyim. Zamanın şartlarına göre oldukça iyi bir gemi. Eski zamanları o gemide Atamız ve arkadaşları ile birlikte yaşadık.
Yol yorgunluğu ağır basmış ve Fatsa'ya 70km kala benim gözler yolda kapanmaya başlamıştı. Artık daha fazla süremiyordum ve durmaya kadar verdim.





Çimlerin üzerinde uyuya kalmak
Bir benzin istasyonun girişinde biraz dinlenmek üzere ben ve oğuz çimlere uzandık. Süleyman'da başımızda bekliyordu. Sonra birden kalktım ve Süleyman "Günaydın" dedi :=) Yarım saattir uyuyormuşuz.. Ben böyle birşey görmedim, resmen sızmışış. 30dk lık uyku biraz enerji kazandırmıştı ve bir gayret kendimizi Fatsa'ya kadar taşımıştık... Yada motorlar bizi taşıdı :p

Fatsa'da Süleyman'ın arkadaşı Mahsun... Bizi akşam yedirdi içirdi ve akabinde evinde ağırladı. Kendisine çok mahçup olduk. Buradan sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Çadır ve yol yorgunluğundan sonra bir yatakta yatmak çok iyi gelmişti.

Sümele Manastırının Gizemi
Teker dönmeye başladı, ilk olarak yolumuzun üzerinde, girişte 100lük cup motosikletiyle arkasında 30kg tüp ile beraber fişek gibi giden tüpçü arkadaş eşliğinde Giresun Kalesine çıktık, Burada Amasra'dan aldığımız Ceviz reçelini yanında çay ile beraber bir güzel yedik. 





Hedefimiz Manastır...
Manastır yolları nefesimi kesiyordu, yaylalara bakmaktan ilerleyemiyodum, eşsiz yeşilin içinde yayla evleri manzarası muhteşemdi.
Uzun bir tırmanıştan sonra Milli Park içinden Manastıra çıktık. Ben üzerimdeki aksesuarlarla 90kg, Süleyman 100kg + 30-40kd'da yükle beraber nc700x hiç zorlanmadan yolların hakkını verdi. Sümele 4.yy'^da Yunan Ortodoks manastır ve kilise kompleksi olarak  yapılmış. klise içinde Meryem ve Hz İsa resimleri, yaşam - ölüm ile ilgili bolca sembol var. Ancak bi kısmı malasef silinmiş ve yerinden sökülmüş...
Dağdaki kayalara bu denli muazzam bir yapıya hayran olmamak mümkün değil. Bu atmosferi herkesin yaşaması gerek.
Manastırda Kümok ( Kütahya Motosiklet Kulübü) başkanı Hasan Bey ile karşılaşıyoruz, bizim yaptığımız Rotayı tersten yapıyorlarmış. Yol üzerinde bize bolca tecrübelerini aktardılar sağolsunlar.
Geziye oldukça kalabalık başlamışlar ama sadece 3-5 motor kalmış geriye...
Ayrıca Manastırda kendilerine "Elephand" diyen bir grup Alman motorcu dedelerle de selamlaşıyoruz :)

Manastırın gizemli atmasferinden üstlerinden şelale ve altlarından ırmaklar akan yollarından kıvrıla kıvrıla ayrılıyoruz. Keyif almak için hızımızı iyice düşürerek karadenizin kokusunu ciğerlerimize dolduruyoruz..



















Hava kararmak üzere ve Of'ta konaklamak üzere tekerleri çevirmeye devam ediyoruz..

OF'tan çıkış, Uzun Göl'ün güzelliği, 
Akşam konakladığımız Of'un yaylalarından sabah dönüşte yolun kapandığını görünce moralim iyice bozuldu. Başka yol yok!! Zaten bu yolda oldukça taşlı ve kötüydü. Sora soruştura yola inmek için arkalarda başka yollar olduğunu öğreniyoruz. 
Yol demeye bin şahit lazım. Yol hem dik, hem kocaman mıcırlı hem dapdar hemde kavisli...
Oğuzun boyu uzun tabi, bisiklet kullanır gibi iniyor. O dik yokuşta ben ayakları yere koysamda motorda denge sağlayamam. Yükte var.. 
Yani demem o ki, buradan geçerken motor bir kaysa durduramam düşerim.
Sonra karar verdim ve yavaşça geçmeye başladım, motorum beni bir kez daha şaşırttı, süspansiyonlar bu yoluda telafi etmiş ve ayakları yere hiç koymaya gerek kalmadan bu zorlu yollardan aşağı kaymadan inebilmişti.
Bir kez daha bu motorla yola çıktığım için şanslı hissettim kendimi.


Karadeniz yağmurlarını bize sunmadan tüm güzelliğini açmış ve yolda güzelce ilerlememizi sağlıyordu..
ve Uzungöl'e ulaştık. Bana fotoğraflarda gördüğümden daha güzel gözüktü, atmosferi ve enerjisi iyiyidi. Uzungölde bolca arap var. İlgi alaka büyük. Bu güzel gölü fotoğraflamayı pek başaramadım. Nedense o gözümle gördüğüm güzellik fotoğraf makinesinin kadranına bir türlü girmek istemiyordu.

Uzungölde yemek yedikten sonra oradan ayrıldık.Rize'ye geldik. Burada Süleyman'ın bizle olan beraberliği sona erdi, Onu otobüse bindirdikten sonra Oğuz ile birlikte yola devam ettik. Ayder yaylası bizi bekler..

Ayder yaylasının yaşanılası yaylaları..
Ayder'e yaklaştıkça bulutlar iyice artmıştı, ancak yağmur yoktu, yükseklere çıktıkça üzerimiz ıslanıyordu ama yağmur değildi bu. 
İnsana mutluluk veren bir hava ve yüzden şapşal bir gülümseme eşliğinde yukarı doğru çıkmaya devam ediyorduk..

Hafta içi olmasına rağmen Oteller dolu ve pahalıydı, pansiyonların çoğunda yer yoktu, Oğuz'un çadırda kalalım ısrarları benim hasta oluruz bu nemde nidalarımla bastırıldı ve uygun bir oda bulabildik.
Köksal Pansiyon çok nezih bir yer. Tavsiye ederim.
İşletmecileri olan Aile'de orada yaşıyor.
Akşam Ayder'in sıcak kaplıcalarında iyice dinlendikten sonra Odada bir güzel film keyfi yaptık. Yanımda laptop getirmenin faydaları..

Güne güzel uyandık. Artık yaylayı keşif ve bolca fotoğraf çekme zamanıydı..

İnsanın ayrılası gelmiyor ancak görmemiz gereken yerler  var.
ve teker dönmeye devame eder...




















Gürcistan Macerası..
Ayder Yaylasından, Gürcistan'a çok az yol vardı. Hemen geldik, Açıkçası içimde heyecan vardı, ilk kez yurtdışına hemde motosikletle çıkasanız eminim benim hissettiklerimi normal karşılardınız.
Yol gümrük kapsına dayandı. 
İlk gişeye yaklaştık görevli bayan 15tl ve kimlik istedi, verdik geçtik.
2.gişede Ruhsatı istediler, 3.gişede verdikleri evrakları onayladılar ve Gürcistan gişesine geçtim. Burada Fotoğrafımı çektiler motorun rengine kadar kaydettiler.
Gürcü polis çatpat Türkçe konuştu benle.
ve benim çantalara bakmadan Geçmeme izin verdiler.

Merhaba Gürcistan
Sınırı geçer geçmez Oğuz'u bekleyeme başladım neden o gişeden bu kadar geç geçiyordu anlayamadım. Derken yarım saat oldu Oğuz ortada yok :) Aradım telide kapalı.
hah dedim Oğuz'u yakaladılar herhade. Derken aradı beni, gümrükten geçirmediler abi beni dedi. Yaya geliyorum dedi.
Eh dedim, Ruhsat senin adına değil miydi?
Hem 15tl'si yandı hemde motorsuz geçmek zorunda kaldı çocuk.
Oğuz'u beklerken susuzluktan ölüyordum diğer taraftanda motoru bırakıp su almaya gidemiyordum nedense. Motordaki eşyaları çalarlar diye herhalde bırakamadım motoru.
Dayanacak halim yoktu gittim para bozdurup su aldım.
Tam suyu içecekken bir rus çift yaklaştı yanıma. Adam eşi ile Rusya'dan motorla gelmiş, Türkiye'ye geçecekmiş benle uzun uzun sohbet etti fikir aldı. 2 gündür Gürcistan'da kalıyormuş Yamaha Fazer ile çıkmış tura.
Bu kadar uzun ingilizce sohbet edebildiğimi bilmiyordum :) Muhabeet sardı.
Alex ve eşini uğurladıktan sonra Oğuz geldi nihayet.
Motorla başka bir ülkenin topraklarında sürememekten morali yerlerde olsada, farklı bir an yaşadığı için mutluydu. 
Benim motorla ikimiz Batum'a doğru teker çevirdik...

Gürcistan'a giriyorum diye depoyu tamamen boşaltmış ucu ucuna gelmişmiş. İlk benzin istasyonunu görünce yüzüm güldü. 22 lari'ye depoyu fulledim. Oh mis gibi.
Moralim de bozuldu sonra, ulan 5km ötedeki ülkemde ben depoyu 70tl ye dolduruyorum.

Gürcistan'da bize ilgi çook.
1 tane bile motor olmaz mı koskoca ülkede? Şehir mazot kokuyor, yollar kötü trafik Hindistan'dan hallice.
Arabalar üzerimize üzerimize sürüyor. Saygı yok kaba saba herkes. Polisler arabalara bağırmaktan başka birşey yapmıyor. Durdur bir ceza yaz yok.. 
Farklı yapılar ve yerleşim şekilleri var, gidip görün mutlaka.
Zengin fakir ayırımı bariz belli. Orta sınıf yok. Arabalar ya aşırı lüks yada aşırı kötü. Bir tane ambulans vardı görsen ağlarsın, Lost dizisindeki o geçmişten kalma minübüs'ten ambulans yapmışlar.
Yemek yemek için durduk, Et yedik ama aşırı tuzlu ve tatsızdı. Yeme içme ucuz.
Yerken en az 30tane dilenci para istedi ısrarla..
Şehirde gezerken 3-5 tane Türk bizi durdurdu. Onlarda motorla, motosiklet festivaline gelmişler, 40km kadar doğuda Marmaris gibi bir yerde konaklıyorlarmış, bizede ısrar ettiler gelin bizim otelde kalın yarında festifale gideriz diye ama...
Ben kalmamakta kararlıydım. Sonra gidip güzel bir yerde birşeyler içtik.
REstoranın bar kısmından bir kız yanıma gelip, kask ve montumuzu giymek ve motorun yanında fotoğraf çekilmek istedi. :) Kabul ettik.
ve bir çok kişi motorun yanında fotoğraf çekti.
Hatta azeri bir ailenin tüm ferdleri tek tek motorun üzerine binip ayrı ayrı fotoğraf çektirdi. :)
Hava karardı gitme vakti geldi. Tekrar Sınır kapısına geldik ve bagajlarımız bile kontrol edilmeden çıktık. Hopa'ya ulaştık. Ertesi gün Artvin'den Ardahan'a kadar gidecektik ancak bu gece bize kalacak bir yer lazımdı.











Hopa'da akşamcıları ağırladık
Hopa'nın hemen girişinde Liman Gümrüğüne adres sormak için durduğumuzda bize, neden hemen burada çadır kurmadığımızı sordular, hem sahil hemde 24 saat güvenlik vardı iyi bir fikirdi. Hemen çadırımızı kurduk. Gayet güvende hissediyorduk.
Tabi bir sorun varı, kaldğımız yerdeki bankta 2 akşamcı vardı.. :)
Muhabbete ortak olduk, biri memurdu. Para pul mevzuları açıldı, muhabbet o kadar kaynadıki sonunda arkadaşlardan bir tanesi, "Çadırda kalmanıza izin veremeyiz bizde kalacaksınız bırakmam" diye ısrar etti :)
Ya bi bırakın ağız tadı ile çadırda kalalım. :) Elbette çadırda kaldık. Ertesi gün bizi o kafa ile hatırlamaz bile arkadaş.
Tam yatacağız 4 akşamcı daha geldi iyi mi?
2 kız 2 erkek abi kardeş..
Haydi bakalım nerden geldin nereye gidiyorsun dan tutun devlet meselelerine kadar konuştuktan sonra nihayet uyuyabilecektik.
Üşürüm diye termal içlikleri giyip uyku tulumunu kafama kadar çektim ama aşırı sıcak oldu ve bunaltıdan uykum kaçtı :) Sabah 4'te ancak uyuyabildim ve bir kaç saat sonra kalktık.
Oğuz yanında tava ve mini ocak getirmişti, tavada sucuk yapacaktık.
Derken Liman Gümrük memuru geldi "O dedi gelin kahvaltı edin" Ya bi birak bizi şurada hayalimizi yaşayalım ilkel ilkel.
Olmaz dedi ve tuttu kolumdan soktu mutfağa ve çadırın önünde sucuk yapma hayalleri suya düştü.. 
Bu kadar yardımsever olunca memleketim insanı bazı şeyler eksik kalıyor :)

Artvin'de gökkuşağı ile dans..
Teker Ardahan'a kadar dönecekti bugün. Ancak ilk durağımız,Hopa'ya kadar gelmişken es geçemeyeceğimiz"Kazım Koyuncu'nun" kabri olacaktı. Çok güzel yayla yollarından yanına ulaştık.
Köy çok sessizdi. Kulağıma uzaktan "Kazım Koyuncu Şarkıları" geliyordu. Tüylerim diken diken olmuş, gözlerim yaşarmıştı. :_(

Hayat ! bir varsın bir yoksun işte.



Artvin'i nihayet görebilmiştim. İçine girmedik ama dağlarına yaylalarına doğru keyifli sürüşler yaptık. Şavşat'ta Karagöl'e kadar çıktık. Bu yolu mutlaka gitmelisiniz harika köylerden geçiyorsunuz. Işık mükemmel. Kokusu mükemmel

Karagöl bir doğa harikası. O kadar yüksek bir yerde doğa harikası bir göl var. Kolay kolay başından ayrılamıyorsunuz. Burada bolca fotoğraf çekip birde Alabalık yedikten sonra yola devam ettik..



































İşte en keyifli kısım geliyor..
Artık karadeniz son sınıra yaklaşıyoruz, hiç yağmura yakalanmamann mutluluğu içindeyken bir taraftanda yağmurlukları boş yere mi taşıyoruz diye hayıflanıyordum. Derken doğa ana beni duydu ve o güzel yağmurlarını üzerimize güneş eşliğinde bırakıverdi.
Mutluydum çünki bu bir gökkuşağının habercisiydi. Güzel bir kare yakalarım diye tetikte bekliyordum.
Bu arada bu yağmurda sürmek son derece keyif vericiydi. Yol muhteşem ötesi. Eğer motor kullanıyorsanız bu yolda motor sürmeden ölmeyin. Mutlaka gidin.
Fotoğraflarda size elimden geldiğince yansıtmaya çalıştım burayı..

Hüloooooğ !!!
ve işte o muhteşem Gökkuşağı artıık objektifimdeydi. Bu anı ölümsüzleştirmek üzere elimizden geleni yaptık Oğuzla..










































Yol yukarı doğru çıktıkça heyecanda artıyordu. Ve Düzlüğe ulaşıp 2500m'lik yükseklikteki Çam geçidine geldiğimizde Karadeniz'i artık gerimizde bırakmış ve Doğu'ya merhaba demiştik.





Sıradaki yazımda "Doğu ve Güneydoğu" izlenimlerini yazacağım...

Doğu ve Güneydoğu İzlenimleri
http://motojektif.com/trip/deryali/2147/Turkiye-Turu--2--Dogu-ve-Guneydogu-Izlenimleri

Akdeniz ve İçanadolu İzlenimleri
http://motojektif.com/trip/deryali/2150/Turkiye-Turu,-3--Akdeniz,-Icanadolu-Izlenimleri




Türkiye Turu: Bölüm 1 - Karadeniz ve Gürcistan